
10 Aralık İnsan Hakları Günü
Blog gönderi açıklaması.
10 Aralık, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulünün yıldönümü olarak insanlığın ortak bir özlemini hatırlatır: Onurlu, özgür, eşit ve adil bir yaşam. Ancak aradan 76 yıl geçmiş olmasına rağmen, bildirgede tanımlanan haklara dayalı bir dünya düzeni hâlâ kurulabilmiş değil. Yaşam hakkından ifade özgürlüğüne, adil yargılanmadan ayrımcılıktan korunmaya kadar en temel haklar tüm dünyada ve ülkemizde ağır biçimde ihlal ediliyor.
İnsanın kimliği, inancı, dili, rengi, cinsiyeti ve politik görüşü ne olursa olsun yalnızca insan olduğu için sahip olduğu hakların korunması gerekirken, bugün otoriterleşen yönetimler bu ilkeyi içselleştiremiyor. Ayrımcı, ötekileştirici ve kutuplaştırıcı politikalar toplumları derin bir karanlığın içine sürüklüyor; doğaya, hayvanlara ve insan emeğine yönelen saldırılar yaşamı çürüten bir düzen yaratıyor. Kapitalizmin sömürüye dayalı yapısı; onurlu iş, güvenli barınma, sağlıklı beslenme, eğitim ve sağlık gibi en temel hakların dahi gasp edilmesine neden oluyor.
Bu yıl, dünya halklarının büyük bir kısmı için İnsan Hakları Günü, acının ve adaletsizliğin daha görünür olduğu bir dönemden geçiyor.
Gazze’de aylardır süren katliam, çocukların, sivillerin, hastanelerin hedef alınması, uluslararası hukukun ve insanlık onurunun ağır biçimde ihlal edilmesidir. Savaşın her türlüsü, en temel hak olan yaşam hakkını yok eder. İnsanı insana düşman eden militarizm ve işgal politikaları, dünya halklarının ortak mücadelesiyle durdurulabilir.
Bizler, halkların kardeşliğini, barışı ve yaşam hakkını savunuyoruz.
Savaşın, işgalin ve sömürünün olduğu yerde insan haklarından söz edilemez.
Türkiye’de ise ötekileştirilen, ayrımcılığa uğrayan tüm toplum kesimlerinin yaşadığı hak ihlalleri her geçen gün ağırlaşıyor. Kadınların, çocukların, engellilerin, göçmenlerin, işçilerin sesi duyulmasın diye her yol deneniyor; toplumsal çeşitlilik griye boyanmaya çalışılıyor.
Ve her gün yeni bir acıyla yüzleşiyoruz.
Her yıl yüzlerce işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor.
Sermayenin kâr hırsı uğruna en temel hak olan yaşam hakkı hiçe sayılıyor. Denetimsiz, güvencesiz, taşeronlaştırılmış çalışma koşulları; “kader”, “fıtrat” denilerek meşrulaştırılıyor. Oysa iş cinayetleri kader değil, sınıfsal bir tercih; yıllardır süren ağır bir hak ihlalidir. Her bir işçi ölümü, insan haklarının en temel maddelerinin dahi uygulanmadığının kanıtıdır.
İşçilerin yaşamını korumayan bir düzende insan haklarından söz etmek mümkün değildir.
İşçilerin örgütlenme hakkının engellendiği, sendikal faaliyetlerin baskılandığı, grevlerin yasaklandığı bir ülkede özgürlükten ve demokrasiden söz etmek boş bir iddia olur.
İnsan hakları mücadelesi, aynı zamanda işçi sınıfının onuru, yaşamı ve barışı savunma mücadelesidir.
Yaşı, dili, inancı, cinsiyeti ne olursa olsun her insan eşittir; her insanın hakları dokunulmazdır.
Halkların barış içinde, özgürce ve onurla yaşayacağı bir dünya mümkündür; bunun yolu örgütlü mücadeleden geçer.
Bu nedenle çağrımız nettir:
Türkiye’nin, her türlü ayrımcılığı yasaklayan; temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan; işçilerin ekonomik, sosyal ve sendikal haklarını tanıyan; barışı ilke edinmiş bir yapıya kavuşması için mücadelemizi kararlılıkla büyüteceğiz.
Örgütlenme ve ifade özgürlüğü üzerindeki tüm baskılar kalkıncaya kadar sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz.
İnsan Hakları Günü, haklarımızı hatırlatan bir tarih değil; onları kazanmak ve barışı inşa etmek için verilen örgütlü mücadelenin zorunluluğunu gösteren bir gündür.




